Gücü özgürlüğünde değil, Başbakan’ın iki dudağı arasında bir medya oluşturulmaktadır


Türkiye tarihin en kirli, en karanlık, en pişkin yönetimiyle karşı karşıyadır. Başbakanın başında olduğu büyük bir yolsuzluk ve soygun çetesi söz Türkiye’nin başına bela olmuş durumdadır. Başbakan Erdoğan bu yolsuzluk ve rüşvet çetesiyle bir yandan siyasi finansmanını sağlıyor öbür yandan da bu kirli işlerini gizleyecek, muhalefeti sindirecek medyasını oluşturuyor.

İddianamelerdeki tapeler bu soygun düzenini açıkça gözler önüne sermektedir. Bu tapelerden anlaşılmaktadır ki, Başbakan bir ayağı yürütme öbür ayağı medya olan bu soygun çetesinin başındadır. Başbakan başkanlığında ihale havuzları kurulmuş bu havuzlarla yandaş sermayeye ihaleler dağıtılmıştır. Başbakan Erdoğan devletin gücünü kullanarak, bu işadamlarından yüzmilyonlarca dolar paranın biriktirdiği bir rüşvet havuzuyla kendi yandaş medyasını kurmuştur. 17 Aralık yolsuzluk operasyonu sonrası Başbakan Erdoğan’ın “koskoca işadamlarına bu yapılır mı” şeklindeki çıkışı yandaş işadamları tarafından oluşturduğu ve kendisinin başında olduğu çıkar amaçlı bu suç örgütünü korumak ve kollamaktır.
Yayınlanan bütün tapeler bunun kanıtıdır.

Başbakan başkanlığında ihale havuzlarını kurulmuş ve yandaş sermayeye ihaleler dağıtılmış, iş adamları ihalelerle adeta sevk ve idare edilmiş, devletin gücünü kullanarak bir rüşvet havuzuyla kendi yandaş medyasını kurmak, medyayı tehdit ve baskılarla yönlendirmek istemektedir.Türkiye Cumhuriyeti müteşebbisleri,medya mensupları tehdit altındadır. Başbakan kendisine hizmet etmeyen kim varsa tehdit etmektedir.

Türkiye’ye bir Deli Dumrul çetesi yönetmektedir. Yayınlanan tapeler bunun kanıtıdır.Başbakan Deli Dumrul haline gelmiş Yolsuzluk havuzuna girenden 1 akçe, girmeyenden ise iki akçe almak suretiyle medyayı korkutup sindirmiştir. Tapelerde yayınlananlar bunu ortaya koymaktadır.

Erdoğan yandaş işadamlarına medya satın almakla kalmamış, diğer medya gruplarını da tehdit ve şantajla korkutmuş, sindirmiştir. Dün akşam bu konuyla ilgili yayınlanan başka bir tape de bu gerçeği gözler önüne sermektedir.

Bu tapede Gezi Parkı olayları sırasında 4 Haziran 2013’te Erdoğan Fas’tan bir yayın grubunun başında olan kişiyi arıyor, itidal ve sağduyu çağrısında bulunarak Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü göreve çağıran sayın Genel Başkanımızın sözlerinin ekranında akan yazılı banttan (KJ) geçen haberlerin kaldırılması talimatını veriyor. Ve başbakanın talimatıyla Genel Başkanımızın demeci yayından kaldırılıyor. Bu ne utanmazlık, bu ne haddini bilmezliktir. Başbakanın talimatıyla haber, televizyon ekranından kaldırılmaktadır.

Görülmektedir ki gücü bağımsızlığında değil, başbakanın iki dudağı arasında olan bir medya söz konusudur.

Burada iki hususun üzerinde önemle üzerinde durulması gerekiyor. Birinci husus, Başbakan Erdoğan Gezi parkı döneminde genel başkanımızın hangi sözlerinden rahatsız olmuş bu çok önemli. Orada Başbakan diyor ki, “Fas’ta Televizyon izliyorum burada, şimdi Bahçeli’nin bütün konuşmaları altta şimdi bant olarak da ayrıca geçiyor.Ve orada sürekli olarak bu banta cumhurbaşkanının birinci görevi görüşmeler yapmak değil, görüşmelerin dışında bu durumu düzeltmektir. Görüşmeler üzerinden ülkeyi huzura kavuşturacak adımları atmaktır. Yani Bahçeli hep öyle demiş devamlı bunu bant geçiyor. Bunlara ne gerek var. Hemen şey yapmanız gerekiyor.”
Bu tapelerden görülmektedir ki, Başbakan Erdoğan, Gezi olaylarında Ülkenin huzura kavuşması için adımlar atılması gerektiğini söyleyen Genel Başkanımızın bu sözlerinin yayınlanmasından rahatsızdır. Başbakanın bu tavrı kimin kandan, kaostan beslendiğini açıkça gözler önüne sermektedir. Başbakan Erd-i Ersavaşoğan Gezi Parkında huzur değil kaos istemiştir. Başbakan Gezi Olaylarının büyümesini istemiştir. Erdoğan’ın Kaos ve faiz lobisinin başındaki isim olduğu aşikardır. Bu anlamda Gezi Parkında ölen 6 gencin ve şehit olan bir polisin sorumlusu Erdoğan’dır. Erdoğan bu ölümlerin baş sorumlusu olarak yargılanmalıdır. Bu Gezi Parkı Savcıları için bir suç duyurusudur.

Görünen o ki, Başbakan Erdoğan’ı Bahçeli ve MHP korkusu taa Fas’ta rahat bırakmamıştır. Bırakın Bahçeli’nin görüntüsünü televizyonlarda demeçlerinin altyazı KJ de olarak bile geçmesine tahammülü yoktur. Ama korkunun da ecele faydası yok. MHP bu harami düzeni, bu sansürcü düzeni yıkacaktır. Kaos lobisinin geleceğini karartacaktır.

Bu konuyla ilgili ikinci husus ise medya özgürlüğüdür. Başbakan Erdoğan Medyayı çetesiyle ele geçiriyor, ele geçiremediği medya gruplarını da tehdit ediyor. Böyle bir demokrasi olabilir mi? Nerede basın özgürlüğü? RTE’nin emriyle muhalefet partilerin sesini kısan bir medya düzeniyla karşı karşıyayız. Gücü özgürlüğünde değil, Başbakanın iki dudağının arasında olan bir medya düzeni demokrasimizi de felakete götürmektedir

Freedom House önceki gün Türkiye’yle ilgili bir rapor yayınladı. Türkiye’deki basının ne halde olduğunu gözler önünü seren bu raporda;
“Medya, hükümet tarafından uygulanan çok büyük bir baskıyla karşı karşıya”,
“Geçen yıl onlarca gazeteci hükümet baskısı nedeniyle işini kaybetti.”,
“Hükümet yetkililerinin gazetecilere yönelik tehditleri olağan hale geldi.”,
“Hükümetin, Aralık 2013’te ortaya çıkan büyük çaplı yolsuzluk skandalının ardından ifade özgürlüğünü baskı altına alma yönünde gittikçe yoğunlaşan girişimleri var.”
“TMSF aracılığıyla medya kuruluşları AKP’ye sempati duyanlara satılıyor”
“Özelleştirme ve kamu ihaleeleri medyayı kontrol amacıyla kullanılıyor, “
“Medya sektöründe olan şirketler hükümet tarafından ihalelerden faydalanıyor”
“Şirketler hükümet yanlısı medyaya bir süre sahip oluyor, ondan sonra başka bir hükümet yanlısı şirkete devrediliyor”
Denilmektedir.
Bu rapordan da görülmektedir ki, Türk medyası üzerinde darbe dönemlerine rahmet okutan bir sansür ve korku iklimi hakimdir.

Başbakan alışmış kendisine çanak soru soran gazetecilere kontra sorular gelince kırmızı görmüş boğa gibi saldırıyor.

Ey Recep Tayyip Erdoğan, Muhabirler sana kamuoyunun merak ettiği Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk ve rüşvet olayını sormayacak da penguenlerin göç mevsimini mi soracaklar?

Başbakan bu basın toplantısında bakanlar kurulunun beşte birini rüşvete boğan kişi için ” Bu şahsın kendiyle ilgili bizim hukukumuzda ve mecellede bir kaide vardır. ‘Beraat-ı zimmet asıldır kaidesi’ Bir insan, için suç sabit olmadıkça o insanı suçlu olarak telakki edemezsiniz. Eğer suç sabit olursa o zaman ona suçlu diyebilirsiniz. Bunun bizim dinimizde de zerre kadar yeri yoktur. Bizim inancımızda yeri yoktur.” Demektedir.

Başbakanın hırsızları, rüşvetçileri böyle arsızca savunmasına artık kimse şaşmıyor. Çünkü bu soygun çetesinin kimden icazet alarak bu soygunları gerçekleştirdiğini herkes biliyor.İcazet lobisinin başının kim olduğunu herkes iyi biliyor.

Hırsızları ve rüşvetçileri dinimizi, inancımızı da alet ederek savunan Başbakan Erdoğan:
O Ayakkabı kutularındaki, O para kasalarındaki milyon dolarların dinimizde, inancımızda mecellede yeri nedir?

Sit alanı değişikliği için yönetmelik çıkarmaya kalkmanın, sonra da rüşvet karşılığında sahte rapor alınmasının dinimizde, inancımızda mecellede yeri nedir?

Bazı Medya gruplarını satın alan iş adamlarına devletten ihale sözü vermenin, ihale havuzu kurmanın dinimizde, inancımızda mecellede yeri nedir?

Millet ekmek bulamazken 700 bin Liralık rüşvet saatiyle poz vermenin, caka satmanın dinimizde, inancımızda, mecellede yeri nedir?

Dünüre, bacanağa, kayınbiradere, mahduma devlet kesesinden rant sağlamanın dinimizde, inancımızda mecellede yeri nedir?

Tüyü bitmedik yetimin hakkını Rüşvet, kara para, yolsuzlukla haramzadelere yedirmenin dinimizde, inancımızda mecellede yeri nedir?

Bir de Hüseyin Çelik gibiler çıkmışlar böyle bir siyaset bezirganı için “Erdoğan gibi bir lider dünyaya elli yılda bir gelir.” Diyorlar.
Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk ve rüşvet olayını böylesine cansiperane savunan, hırsızları böylesine koruyan Erdoğan gibi bir lider gerçekten yüzyılda bir bile gelmez. Hırsızın yanında hukukun karşısında bir başbakan yüzyılda bir bile gelmez.